Okullarda ve üniversitelerin birçoğunda kullanılan sınav tekniklerini yeniden düşünmemiz gerek. Öğrencileri bir kitabın ya da ders notlarının tamamından sorumlu tutup sınav günü ne sorulacağını bilmeden, beyhude bir çabayla tüm kitabı ve ders notlarını öğrenmeleri için çalıştırıyoruz. Şanslılarsa, çok çalışkanlarsa veya ezberleri iyiyse sınavdan geçer ya da yüksek not alıyorlar. Şansı, çalışkanlığı ya da ezber yeteneği olmayanlarsa başarısız oluyorlar. Bu arada öğretmen ya da üniversite hocasının da yüzlerce sınav kağıdını okuyup elinde kırmızı kalem not vermek için çırpınması gerekiyor. Bütünlemeye kalanlar için yeniden sınav yapıp tekrar sınav kağıdı okumak zorunda kalıyorlar. Bu arada sınav kağıdı okumak kim ne derse desin “sübjektif” bir değerlendirme yöntemidir. Bu öğretme ve sınav mantığı geçen yüzyılın kalite anlayışına benziyor; önce üret, sonra kontrol et. Televizyon üreticileri önce radyoyu yapar, fabrikadan çıkmadan önce hattan gelen radyo fişe takılır, eğer çalışmazsa tamire gönderilir veya hurdaya çıkarılır. İşte bizim 21.yüzyıldaki eğitim ve ölçme değerlendirme mantığımızda birçok alanda aynı. Japonlar 1950’den sonra üretimde kalite kontrol mantığını terk edip kaliteyi üretmeyi seçtiler. Tedarik zincirinin kalitesinden başlayan bir süreçle üretimin her aşamasını kaliteli hale getirdiler. Öyle oldu ki, kalite kontrole gerek dahi kalmadı. Yine de emin olmak için hala bir son kontrol yapılır fabrikalarda ama bu son kontrol eskisi kadar önemli değildir; çünkü kalite oraya gelmeden çok önce inşa edilmiştir. ” Read more Öğretmenlikte Devrim Yapın
Son Yorumlar