Çitlerin içindeki dar ve geniş dünyalar…

Uçsuz bucaksız bir çimenlik alan düşünün. Bu çimenliğin üstünde bir aile, bir çit çekiyor ve hep bu çitin içinde yaşıyor.

Bu çitin içine kurallar koyuyor. Bu çitin içinde yaşadıklarından bir tarih, bir değerler silsilesi oluşturuyor. Aile sürekli olarak fertlerini çitin içindeki değerlerle yargılıyor, suçluyor ve mahkum ediyor. Daha da dehşet verici olanı, çitin içindeki dünyayı tek gerçek dünya kabul ederken, çitin dışındaki dünyayı tamamen yok sayıyor. Eğer çocuklardan biri okul için ya da iş için çitin dışına çıkar, başka bir dünya olduğunu keşfederse, ömrünü çitin içinde geçirmiş olan aile büyükleriyle müthiş bir çatışma başlıyor. Çünkü çocuk mükemmel bir kavrayışla olmasa da başka bir dünya ya da dünyalar olduğunu keşfetmiş durumda. Bu keşif, mevcut gerçekliğe farklı bakışlar getiriyor. Çitten hiç çıkmamış anne-babanın çitin dünyasıyla sınırlı görüşleriyle, çocukların dış dünya hakkındaki görüşleri örtüşmüyor.

Anne-baba ya da aile büyükleri, çocukla birlikte dışarı çıkarlarsa onların da o dünya hakkında bir görüşü olabiliyor; daha da iyisi çocuklarını o dünyanın iyi yönlerine sevk ederken o dünyanın kötülüklerinden koruyabiliyor. Ancak birçok örnekte, anne-baba ve çocuklar birbirleriyle hareket etmiyor. Ayrı yönlere hareketler de insanları birbirinden uzaklaştırıyor.

Çitlerin içindeki küçük dünyalar paradigması sadece aileler için geçerli değil, yerel dünyasının dışına çıkmayan her türlü insan için geçerli. İster iş insanı olsun, ister memur, isterse öğretmen, kendi çitinin içinde yaşayan ve bu çitin içinde olan biteni dünyadaki tek gerçeklik sanan o kadar çok kişi var ki…

İnsan yaşlanırken ya merhametsizliğe doğru yaklaşıp sertleşiyor ya da bilgeliğe yaklaşıp yumuşuyor. Yaşlı insanlardan, aksakallı dedelerden birçoklarımız bilgelik bekliyoruz. Hoşgörü, olgunluk, bilgece sözler ve hareketler göreceğimizi zannediyoruz. Ancak birçok örnekte merhametsizlik, çocuksu davranışlar, sözler ve hareketler görüyoruz. Bunun bir sebebi, gençlik yıllarımızdaki yargılarımızın zaman ilerledikçe iyice bilenmesi, köşeli ve keskin kenarlı hale gelmesi. Yaşananlar tecrübeye dönüşmeyince ham birikimler ilerleyen yaşlarda kişinin elinde bir balyoza dönüşüyor. Yaşlı insanlar, bu ham birikimlerinden oluşan balyozla kırıp dökebiliyorlar. Keskin ve hoşgörüsüz insanlar sadece çevrelerindekini değil, kendilerini de mutsuz ediyorlar. Allah’tan tüm yaşlılar bu tanımladığım profilde değil. Deneyimler sayesinde iyice pişen, olgunlaşan, hoşgörüsü artan, sözleriyle bir pusula gibi yol gösteren yaşlılar da var. İki yaşlı tipi arasındaki belki de en büyük fark, birinin fiziksel olarak ya da zihnen kendi yaşadığı çitin dışına çıkarken, diğerinin hep çitin içinde kalması…

Çitin içindeki hayat bir ip atlama oyununa benziyor. Biliyorsunuz bu oyunda iki kişi bir ipi çevirirken bir ya da birden fazla kişi ipin üstünden atlar. İp atlama oyununda birçok sorun olabilir. En büyüğü taraflardan birinin ipi tutmamasıdır. O zaman oyun olmaz. İkinci sorun, ipi çevirenlerin aynı hız ve yönde ipi çevirmemesidir. Uyumsuzluk halinde yine oyun bozulur. İpi çevirenler aynı anda ve yönde ipi çevirseler de, zıplayanların da ipi çevirenlerle ve iple uyum içinde zıplaması, atlaması gerekir. Diğer bir deyişle çitin içindekiler ufuklarını genişletmeye çalışırken, çitin dışına daha fazla gidip gelenlerin de bir yandan çitin içindekileri kucaklaması ve onlarla uyumlu olmaya çalışması gerekir. Stres daha önce de belirttiğim gibi ipin gergin olması halidir. İp atlama oyununda ipi gererseniz, atlama imkanı kalmaz.

Dün akşam manevî kardeşlerim Tolga ve Tuğba dünyaevine adım attı. Çok sevdiğim nurlu bir başka kardeşim de müstakbel eşiyle dünyaevi kurmaya söz verdi. Hem onların hem de tüm sevgili okurlarımın çitlerinin geniş olmasını, hoşgörü, uyum ve bilgelikle dolmasını diliyorum.

Share Button

Bir cevap yazın