Türkiye’de eksik olan ne?

respectEkip arkadaşım Ömer Faruk Ağca ile bir seminer dönüşü gece yarısı yolda yürürken çok ilginç ama temel bir soru sordu: “Türkiye’de ne eksik? Ne değişirse, her şey daha iyiye gider?” Böyle bir soruya cevap vermek için önceden düşünmemiş, araştırma yapmamışsanız, işiniz zor. Biraz duraklayarak, söyleyeceğim şeyin kesin bir cevap olmadığını, ama kalbime düşen ilk cevabı paylaşacağımı belirttim. Türkiye’de eksik olan “Saygı”. Biraz şaşırmış olarak “Nasıl?” diye sorgulamaya devam etti.

İnsanların birbirlerine saygısı yok. Bazı öğrenciler, öğretmenlerine saygı göstermiyorlar. Bazı öğretmenler de öğrencilere saygı göstermiyorlar. Onun için de sağlıklı bir iletişim kurulamıyor. Patronlar ve yöneticiler çalışanlarını saymıyorlar. Onları can kulağıyla dinlemek, görüş ve önerilerini almak için bir yarış halinde değiller. Bazı spor kulübü başkanlarının son zamanlarda şahit olduğumuz inanılmaz örneklere baktığımızda teknik direktörlere bir saygıları olmadığını görüyoruz. Aynı şekilde bazı teknik direktörlerinde yine basına yansıyan örneklerden sporculara saygılarının çok az olduğunu söyleyebiliriz.

Tabi politika da bu saygı(sızlık) işinden fazlasıyla nasibini alıyor. Bazı parti genel başkanları, birçok örnekte kendi seçmenleri de dahil, seçmene ve kendi partisindeki ileri gelenlere dahi saygılı değiller. Görüş almayarak ya da doğrudan azarlayarak saygı göstermiyorlar.

Tabi en önemlisi hemen her alanda bilgiye saygı yok. Üretilmiş ya da üretilebilecek bilgiye hem öğrencilerin hem de öğretmenlerin saygısı yok. Öğrencilerin üretilmiş bilgiye saygısı olsa, kendiliğinden belirli bir bilgiyi öğrenmek için gayreti olur. Henüz ortada olmayan bilgiye de saygı gösteren yok. Dersimi nasıl daha yaratıcı ve yenilikçi işlerim sorusunun cevabı henüz üretilmemiş bir bilgiyse, bu olmayan ama sonuçları değiştirebilecek bilgiye saygı duyar, ona ulaşmaya çalışırım. Bazı belediye başkanlarının bilgiye saygısı yok. Karar almadan önce danışmanlara, sivil toplum görüşü liderlerine, anketlerle halka, başka şehir ya da ülke belediye başkanlarına sorarak bilgi toplamak ve bilgiyle hareket etmek gibi bir alışkanlıkları yok.

Aile içinde de saygısızlık azami oranda. Özellikle anne-babaların çocuklarına saygıları yok. Çocuklarının görüşlerini ve duygularını önemseyerek anlamak yerine, kendi görüşlerini empoze etmekle meşguller. Çocuklara biraz saygı gösterseler, çocuklar da belki zoraki değil, içten bir saygı gösterecekler büyüklerine.

Özellikle oligopol konumundaki şirketlerin birçoğunun müşterilerine saygıları yok. Rekabet de onları terbiye edemediği için, müşterilerinin şikayetlerini iyi niyetle çözmek, onları daha fazla memnun etmek için bir çaba içinde değil. Farklı etnik grupların diğer gruplara saygısı da yok. Kolaylıkla “şunlar” “bunlar” denilirken diğer etnik gruba saldırı yapılıyor.

Saygı tabi sadece insanlara ve bilgiye gösterilecek bir şey değil. Çevreye ve doğaya da saygı göstermek gerekli. Çöpünü ayırmayan da, suyu kirleten de, aşırı tüketen de doğaya saygı göstermemiş ve dünyaya zarar vermiş oluyor. Hayvanlara ve özellikle böceklere saygımız iyice az.

Günlük yaşamda en çok sıkıntısını çektiğimiz konu, komşuya saygı. Temizlik alışkanlıklarımızdan, ürettiğimiz sese, arabamızı park etme şeklimize kadar her şey komşumuza saygı düzeyimizi yansıtıyor. Saygı azaldıkça sorunlar çoğalıyor.

Ömer Faruk “Acaba, bu ‘saygı’kelimesini ‘dostluk’la değiştirebilir miyiz?” diye sordu. “Sanırım değiştiremeyiz” dedim. Çünkü benim dünya görüşüme tamamen muhalif birisiyle dost olmak zorunda değilim; ama ona ve onun kendini ifade etme hakkına saygı göstermeliyim.

Bu yazıyla herhangi birinize saygısızlık ettiysem özür dilerim.

Share Button

Bir cevap yazın