Toronto’daki Kırmızı Bisiklet

images15:35 Bisikletçiden kırmızı bisikleti alarak Toronto şehir merkezindeki Marshalls mağazasına doğru pedallıyorum.

16:06 Marshalls mağazasına girip ürün iadesini yapmak için başvuruda bulunuyorum. Zorluk çıkarmadan ürünü iade alıyorlar.

16:10 Mağazada suya dayanıklı bir çanta buluyorum. Uzun süredir böyle bir çanta almak istiyordum.

16:15 Mağazadan çantayı alıp bisikletin kilidini söküyorum ve Toronto’daki kiralık evimize doğru pedal çevirmeye başlıyorum

16:20 Birden hava kararıyor. Birkaç yağmur damlası atıştırıyor. Durup sırt çantamdaki yağmurluğumu giyiyorum.

16:22 Beş yüz metre sonra sağanak yağmur başlıyor. Bir lokantanın arka kapısında çok geniş bir sahanlık görüyorum ve hızlıca oraya ulaşıyorum.

16:23 Yağmur bardaktan boşanırcasına yağıyor. İnsanlar kısa bir süre benim bulunduğum sahanlığa sığınıyor; sonra koşarak ilerliyor. Eve iki kilometre var; yağmur öyle şiddetli ki, yağmurluğun beni o kadar süre koruma ihtimali yok. Beklemeye karar veriyorum.

16:32 Bir evsiz benim bulunduğum sahanlığa geliyor. Kanada’nın evsizleri madde bağımlısı olabiliyor. Tetikteyim.

16:34 Evsiz aniden bulunduğum noktanın bir metre arkasına geçiyor. Hemen arkama dönüp bakıyorum. Evsizin sadece daha kuru bir yerde durmaya çalıştığını anlıyorum.

16:41 Bulunduğum noktaya toplu ulaşımla bir saat on beş dakika mesafede bir yurtta kalan oğlum Sanat’ı arıyorum; sağanak yağmur yüzünden geç kalacağımı bildiriyorum.

16:49 Bir tuvalete gitmek istiyorum; bisiklete binmeden içtiğim sular benden ayrılmak istiyor ve bedenime baskı yapıyor.

16: 58 Sağanak yağmur zayıflayacağına iyice şiddetleniyor; üstüne bir de rüzgar ekleniyor. Yağmur damlaları yüzümü ve bisikleti yalamaya başlıyor.

17:04 Tekrar Sanat’ı arıyorum. Yurdun olduğu yerdeki fırtınadan ağaçların devrildiğini söylüyor.

17:08 Sırt çantamı çıkarıp yeni aldığım suya dayanıklı sırt çantasının içine yerleştiriyorum. Paramı, pasaportu en kuru kalacak şekilde yerleştiriyorum.

17:25 Hala aynı noktadayım. Sayısız insan birkaç dakikalığına sağanlığıma sığınıp gidiyor. Yağmurun şiddetini azaltmasını bekliyorum; problem çözme algoritmasına göre “hava olayları geçicidir; güvenli bir yerde beklerseniz, hava koşullarıyla mücadele etmeden probleminiz çözülür.” Onun için çare beklemek.

17:45 Tekrar Sanat’ı arıyorum. Yurtta elektrikler kesilmiş. Akıllı telefonu ile oyun oynamasını bırakmasını söylüyorum. Onun telefonunun şarjı %71, benimkisi %52.

17:53 Yağmur şiddetini biraz azaltınca bisikleti eve bırakmaktan vazgeçip güvenli bir yere bağlayıp metroya ulaşmaya çalışıyorum.

17:57 Otobüs durağındaki kadına metro istasyonunu soruyorum. Yönünü söylüyor; ama elektrik olmadığı için çalışmadığını belirtiyor. Kendim kontrol etmek için yağmurda yürümeye devam ediyorum.

17:59 Yol üstünde gördüğüm Starbucks’a girip tuvalete giriyorum.

18:10 Metro istasyonundan kalabalık bir grup insan çıkıyor. Metro çalışıyor gibi görünüyor. Emin olmak için aşağıya iniyorum.

18:13 Elektrik olmadığı için metronun çalışmadığını öğreniyorum. Çıkanlar yolda kalan metrodan istasyona ulaşanlar.

18:15 Yağmurda bir taksi tutmaya çalışıyorum. Hepsi dolu; trafik ilerlemiyor.

18:20 Sanat’ı arıyorum; ulaşılamaz mesajı geliyor.

18:22 Amerikan felaket filmlerindeki görüntünün aynı. Şehir merkezinde arabalar çarpışmış, siren sesleri yükseliyor, trafik kilit, herkesin eli telefonda birilerine haber vermeye çalışıyor. Kimse bir yere gidemiyor. Yağmur yağmaya devam ediyor. Otobüsler çalışmıyor. İklim değişikliğini temel alan “The Day After Tomorrow” filminde gibiyim. Baba, hava koşulları yüzünden felç olmuş şehirde oğluna ulaşmaya çalışıyor.

18:30 Otobüs durağında ne yapacağımı değerlendiriyorum. Birden elektrikler kesiliyor. Şehir zifiri karanlık. Dışarıda yüzbinlerce kişi. Tam bir mahşer anı.

18:31 Bisikletliler Derneği Başkanı Murat Suyabatmaz’ın sözleri aklıma geliyor: “Afetlerde en güvenli ulaşım aracı bisiklet.” Ardından değerli arkadaşım Hakan Turgut’un askerde öğrendiği problem çözme algoritması geliyor: Move, Shoot and Communicate (Hareket et, Ateş Et, Haberleş). “Shoot” kısmını çıkarıp hareket etmeye ve sonra oğluma haber vermeye karar veriyorum. Tek çare bisiklet. Donuma kadar da ıslansam, yaklaşık 25 kilometre yolu bisikletle gitmeye karar veriyorum.

18:32 Sanat’ı arıyorum. Yine ulaşılamıyor mesajı. “Bisikletle geliyorum, gece ona kadar varırım” diye mesaj atıyorum. Google Maps’ten rotayı çıkarıyorum. İnternet bağlantısı kesilir diye rotanın fotoğrafını çekiyorum.

18:40 Bisikleti alıyorum. Yağmur hala güçlü ama sağanak değil. Şehir karanlık. Sadece jeneratörü olan binaların ve otomobil farlarının ışığı var. Yolda ilerleyebilenler sadece yayalar ve bisikletliler.

18:45 Yağmurda bisikletlerin frenlenmesi çok güç olduğu için makul bir tempoda ilerliyorum. Trafik çok sıkışık bazen anayoldan yasak olsa da kaldırıma çıkıyorum.

19:03 Rotaya tekrar bakıyorum. İlk kez gittiğim bu rotada dönüş yapmam gereken caddelerin isimlerini ezberlemeye çalışıyorum. Yağmurda telefonu da ıslatacağımdan korkuyorum. Sanatı arıyorum; yine ulaşılamıyor mesajı.

19:20 Önümde bir rampa görüyorum; nasıl çıkacağım diyorum içimden. Allah gücünü veriyor, nasıl çıktığımı anlamadan gidiyorum. Merkezden uzaklaştıkça trafik azalıyor; karanlık artıyor. Otomobillerin farları yok artık ve şehir zifiri karanlık.

19:33 Haritada görünmeyen bir yol çıkıyor. Bu ifadeyi ilk kez görüyorum. Hidden intersection (gizli kavşak). İçgüdülerime güveniyorum ve gizli kavşağa giriyorum.

19:34 Batı’ya ve Kuzey’e gitmem gerekli. Cadde isimleri de o kadar önemli değil. Düz git, sağ yap, sonra sol sonra sağ… Böylece yurdun olduğu bölgeye, oğluma ulaşabilirim.

19:40 Önümde uzun bir rampa var; sağımda ise kısa bir rampa var. Kısa rampa da yol arabalara kapatılmış. Ama bisikletle geçilebilir. Kısa rampayı tercih ediyorum. 100 metre kadar gidiyorum. İçimden bir ses, bu yol yanlış diyor. Geri dönüp uzun rampayı tercih ediyorum.

19:45 Uzun rampadan sonra ilerliyorum. Yolun sağ tarafı çayır. Yolda hiç kimse yok. Tek tük araba geçiyor. Yarım saatlik yolum kaldığını tahmin ediyorum ama emin değilim. Kendimi hiç yorgun hissetmiyorum. Herhalde stresin vücudumda yarattığı adrenalinden olmalı.

19:50 Bisiklet sürerken aklıma İstanbul geliyor. 20 milyon kişinin yaşadığı şehirde hiç böyle olmuyor; yağmur yağınca çok istisnai hallerin dışında ne metro, ne metrobüs duruyor. Çoktan beridir Metrobüs ve metro çalışmaları dolayısıyla Kadir Topbaş’ın heykeli dikilmeli diye düşünüyorum. 5 milyonluk Toronto’da bu yaşadıklarımdan sonra bu heykel fikrinde kararlı oluyorum.

19:59 Jane Street’teyim. Bu, yurda çıkan cadde. Yurda kalan mesafeyi tahmin edebiliyorum; en fazla 10 dakika. Çevre yoluna bağlanan caddede trafik kilit. Hareketsiz duran araçların yanından, ışıksız binaların önünden geçip ilerliyorum.

20:09 Çok şükür diyerek yurda varıyorum.

20:10 Yurdun kapısında bekleyenlere selam veriyorum; bisikleti nereden bulduğumu soruyorlar. Sanat’ı hemen girişteki koltukta mum ışığında beni beklerken buluyorum.

20:15 Bu yıl ilk kez yurt dışı bir seyahate çıkarken, Kanada’ya gelirken neden olduğunu bilmiyorum, dağda gece yürüyüşlerinde kullandığım kafa lambamı aldım. Odaya çıkıp bavuldan o kafa lambamı buluyorum. Toronto’ya elektrik, sahurdan tam bir saat önce geliyor. Sahurda elektriğin gelmiş olmasıyla biraz rahatlayıp Sanat’la espriler yapıyoruz.

03:10 Bisiklet olmazsa, bisiklet yolu olmazsa karbon salınımı çok olur, küresel iklim değişikliği olur; ulaşım olmaz. Onun için bisiklet olmazsa olmaz.

09:29 Herkese böyle acil durumlar için de bisiklet almasını öneriyorum. Yazının son rötuşlarını yaparken tekrar elektrik kesiliyor.

Share Button

Bir cevap yazın