İngiltere’den Üniversite Manzaraları…

imageOkurum Şerif Dilek, Oxford ve Cambridge Üniversiteleri hakkında bir gezi yazısı yazmış; benim hoşuma gitti biraz kısaltarak sizlerle paylaşmak istedim. Verdikleri eğitimin kalitesi bakımından dünyada kendini ispatlamış olan Oxford ve Cambridge üniversiteleri, bizim bildiğimiz gibi üniversite değiller öncelikle bu üniversiteler şehrin birçok noktasına dağılmış bulunan “college” dedikleri okullardan oluşuyor ve bunların hepsi de öğrenci alırken kendi kurallarını uyguluyorlar.

Oxford 39 kolejden ve Cambridge 31 tane kolejden oluşuyor. Bu okulları gezerken ilk bakışta gözüme çarpan, okulların akademik kalite ve zenginliğinin yanı sıra öğrencilerin sosyal yönünü geliştirmek için birçok aktivite ve sporun da sunulması, Okulların sahip olduğu geniş yeşil alanlar ve bahçeleri ile birlikte futbol, Cricket, Rugby, su sporları, tenis, beyzbal vs.. gibi sporlar için dikkate değer alanları öğrenciler için ayırdıkları görebiliyorsunuz. Bu kolejlerin hepsini gezip dolaşabiliyorsunuz, üniversiteyi turizme açarak buradan da üniversitenin kazanç elde etmesini sağlamışlar. Turizmin Cambridge şehrine 525 milyon doların üzerinde yıllık getirisi var.

Oxford Universitesinin sloganı benim dikkatimi çektiği kadar, şaşırtmıştı: “Dominus illuminatio Mea” (yani: Rab benim ışığımdır) bu sloganı her yerde görebiliyorsunuz, Üniversitenin kuruluş tarihi yaklaşık 11. yüzyılın sonları gibi. Cambridge Üniversitesinin ise: “Hinc lucem et pocula sacra” (yani:Buradan ışık ve kutsallık doğar), kuruluş tarihide 13 yy. başları gibi.

Oxford Üniversitesinde yerel yöneticiler ile aralarında çıkan anlaşmazlık sonucunda oradan ayrılan akademisyenler daha sonra Cambridge Üniversitesini kurmuşlar ve bugün Cambridge dünyada en çok Nobel almış kurumlardan biri. Oxford ve Cambridge ne kadar çok birbirine benzese üniversitelerinden dolayı içlerinde de büyük rekabet olan iki şehir, aralarındaki rekabet sadece eğitimde değil, sporda da Oxford ve Cambridge üniversiteleri arasında ciddi bir rekabet var. Her yıl iki üniversite arasında yapılan kürek yarışları kaçırılmaması gereken bir rekabete sahne oluyor. Tabii ki bunda her iki şehrin içinden geçen nehrin etkisi olduğu kadar üniversitelerin buna verdiklerin önemin de etkisi var, akademik yarışı spora da taşıyan bu iki şehrin daha detaylı bir analizi yapılması bize eğitimin nasıl yapılması gerektiği konusunda bir fikir veriyor.

Türkiye’nin eğitim konusunda buradan alması gereken birçok örnek var, Cambridge üniversitesinin Botanik Bahçesini ziyaret ettiğim zaman şaşkın kaldım. Dünyanın birçok farklı coğrafyasından topladıkları farklı özellikteki bitkileri, ağaçları ve tarım ile ilgili bilgileri görünce hayretler içinde kaldım, nasıl bunları toplayıp getirebilmişler buraya diye düşünürken bu bitkilerin üzerinde hepsinin hangi bölge orijinli olduğunu anlamanız için üstlerine isim, numara, ülke gibi bilgileri etiketleyip belirttiklerini fark ettim. Botanik Bahçesi’nde aynı zamanda Newton’un başına elma düşmesiyle yer çekimini keşfettiği yeri de görebiliyorsunuz.

Şehirlerin en büyük özelliği ise trafik olmaması ile beraber insanların 7 den 70 e bisiklet kullanması. Birçok ailelerin çocukları ile beraber bisiklet kullanırken görmem beni şaşırttı. Fynı zamanda her yerde bisiklet yolları ve bisiklet park yerleri ile karşılaşıyorsunuz. Melih Arat’ın niye ısrarla Türkiye’de bisiklet kültürünün gelişmesini istediğini ve bisiklet yolları ile beraber bunları kullanan bir toplum haline gelmemiz için yazdığı yazıların nedenini burada daha iyi anladım.

Not: Geçtiğimiz hafta Çanakkale 18 Mart Üniversitesi’nin Türkiye’nin ilk 24 saat açık kütüphanesini kurduğunu yazmıştım. İTÜ’den düzeltme geldi; biz bir yıl önce açtık diye. Daha sonra Muş Alparslan Üniversitesi’nin rektörü Prof. Dr.Nihat İnanç’tan düzeltme geldi; 2009 Ekim’inde ilk biz açtık diye. Bu tatlı ikazlar beni çok mutlu etti. Keşke akademik dünyanın her alanında iyi haberlerde yarışabilsek.

Share Button

Bir cevap yazın