Hesabı Torununuz Ödesin!

yemekÜlkelerin gelişmişlik düzeyini birçok parametre belirler. Belki de en önemli parametrelerden bir tanesi, bir toplumun kurallara uyma eğilimidir. Toplumu kurallara uyma eğiliminin en ilginç göstergelerinden biri, yayaların kırmızı ışıkta geçme davranışıdır sanırım. İstanbul’da Taksim, Kadıköy veya Beşiktaş’ta yayalar çoğunluk oldukları anda kendileri için yeşili beklemeden kırmızı ışıkta geçiyorlar. İstanbullular bu konuda yalnız değil. New York’ta da, Paris’te de, Roma’da da, Londra’da merkezi noktalarda yayalar çoğunluğu yakaladı mı meçhul yaya önderlerinin arkasından kırmızı ışıkta yaya geçidinden geçiyorlar.

Dünya da ne olursa olsun kırmızı ışık ihlali yapılmadığını gördüğüm iki şehir Berlin ve Tokyo. Berlin’in merkezinde bir akşam bir alışveriş merkezinin çıkışında belki 200 kişi birikmişti.
Yoldan hiç araba geçmediği halde 90 saniyeye yakın o grup bekledi ve ondan sonra karşıya geçti. Tokyo’da hiçbir surette kırmızı ışıkta yayaların geçtiğini görmek imkansız. Japonlara ve Almanlara bakıyorsunuz, bu toplumsal disiplinle dünyanın en iyi arabalarını yapıyorlar. Hondalar, Toyotalar, BMW’ler, Mercedesler, Audiler tesadüfen mükemmel kalitede üretilmiyor. Cumartesi günü 10 günlük bir seyahat için Kanada’dan Amerika’ya geçtim. İster istemez Kanada ve Amerika’yı da kıyaslamadan duramıyorum. İkisi de tartışmasız birer sistem ülkesi, ama Kanada’da insanların sisteme ve kurallara uyma yatkınlığı muhtemelen biraz nüfusun düşük ve eğitim düzeyinin de yüksek olması sonucu çok daha yüksek. Kendinizi Toronto dışında çok daha sistemli, sakin, insanların nazik ve yardımsever bir ülkede olduğunuzu hissediyorsunuz. Kimse de kırmızı ışıkta geçmiyor.

İster istemez insan kendi ülkesini de düşünmeden edemiyor. Rahmetli Turgut Özal, “Anayasayı bir defa delsek n’olur?” diyordu. Anayasa gibi temel bir yasanın delinmesinin bile önemsizleştiği bir ülkede elbette, Japonya ya da Almanya standartlarında bir toplumsal disiplin gelişmiyor. Makyavel, amaca ulaşmak uğruna her yolun mubah olduğu anlayışıyla hep eleştirildi. Ancak Türkler ve Türkiye’de yaşayan hemen her etnik grup, Makyavel’i son derece masum bırakacak bir yaşam anlayışına sahip. Amaç sınıf geçmekse kopya çekmek mubahtır. Eve hızlı varmak amaçsa, emniyet şeridi kullanmak mubahtır.

Bir lokantanın camında “Yiyin için, hesabı torununuz ödesin” yazıyormuş. Adamın biri de içeri girmiş. Doğru mu diye sorup olumlu cevap alınca yemiş içmiş. Hesabı ödemeden kalkacakmış ki, garson hesabı getirmiş. “Eee, hani torunum ödeyecekti” diye itiraz edince “Efendim zaten bu dedenizin hesabı” demiş garson.

Daha önce söz ettiğim Avatar ve Star Wars dizilerini izlerken fark ettiğim şu oldu. Bu diziler birkaç nesil süren yaşamı anlattıkları için belirli bir kahramanın hikayesinin aslında büyük dedesinden kaynaklandığını anlıyorsunuz. Yani belirli bir kişinin yaptıkları, kendinden ziyade birkaç nesil boyunca etkin olmuş insanların yaptıklarına bağlı. Biz sadece içinde bulunduğumuz dönemde gördüğümüz, odağımızda olan insanları eleştiriyoruz. Örneğin, belirli bir dönemin başbakanı, parti lideri, belediye başkanı ya da şirket genel müdürü eleştiriliyor. Bazen o kişi gider öbürü gelirse sonuçların değişeceğini zannediyoruz. Açıkçası bunun mümkün olmadığını anladım. Kopya çekmek, emniyet şeridinden gitmek ya da yolsuzluk yapmak arasında mantık olarak bir fark yok. Kişilerden ziyade toplumsal olarak kurallara, hakka hukuka uyum anlayışımızın değişmesi gerekiyor.

Share Button

Bir cevap yazın