Geziye çıktım

melih-arat-agri-dagi    Aylar önce aldığımız bir karar internetin ve telefonun ulaşamadığı bir yere beni ve arkadaşlarımı bir ‘gezi’ye gönderince, biraz olsun Gezi Parkı olaylarını unuttuk.

    Şubat sonuydu sanırım. Manevi ağabeyim ve kıdemli dağcı Hasan Gavas ve 23 yaşındaki ekip arkadaşım Ömer Faruk Ağca ile birlikte Ağrı Dağı’na tırmanmaya karar verdik ve hemen uçak biletlerimizi aldık. 16-22 Haziran arasında Ağrı Dağı’na tırmanış yapacağımızı duyurunca grubumuza katılmak için bizim dışımızda beş kişi daha talip oldu. Bazıları bana Ağrı Dağı’na dört kez tırmanmak yerine farklı dağlara niye tırmanmadığımı sorar. Ağrı Dağı’na her tırmanışımda hava şartları, ekip arkadaşları, fiziksel kondisyonum ve ruh halim farklı olur. Dolayısıyla her biri ayrı bir tecrübedir.

    Doğubayazıt’taki otelimizden zekâsı, sağlıklı karar alma gücü ve 5 yıldızlı hizmet anlayışıyla olağanüstü bir insan olan rehberimiz Yusuf Çildan eşliğinde Ağrı Dağı’nın eteklerindeki Eli köyüne hareket ettik. Aramızda dağcılık tecrübesi olan Hasan Gavas ve avukat Murat Çolak vardı. Grubumuzda profesyonel sporcu sayabileceğimiz halen su altı sporları konusunda öğrenci olan Erkan Erdoğan vardı. Erkan’ı bu tırmanış işine babası Cemil Erdoğan bulaştırmıştı. İşadamı olan Cemil, benim Sıra Dışı Yaşam Becerileri programından öğrencimdi. Aynı programdan bilgisayar mühendisi Muammer Yüzügüldü de aramızdaydı. Ayrıca Gaziantep Zirve Üniversitesi’nden akademisyen Mustafa Büyükçelebi de bize katılmıştı.

Dağ tırmanışlarında her zaman hızlı ve seri tırmanışçılar ve onlara göre daha yavaş olanlar vardır. Tırmanırken seri değilimdir; yavaş ama istikrarlı bir tempoyla tırmanırım. Tırmanışın ikinci etabında grubumuzun hızlı ekibini ayırdık; hızlı ekip önden gitti; benim başını çektiğim yavaş grup birer dakikalık ayakta dinlenmelerle hızlı grubu yakaladı, hızlı gruptan önce 3900 kampına ulaşmakla kalmadı; 4150 metreye kadar çıkıp kampa indi. İster dil öğrenmeye çalışın, ister sınav kazanmaya, ister başka bir hedefe ulaşmaya uğraşın; her konuda başarı sürekli ve kesintisiz bir gayretin eseri.

Zirve tırmanışı yapacağımız gece, haziran ayının ortasında Ağrı Dağı için bile sıra dışı bir şey oldu. Müthiş bir kar vardı. Gece yarısı 12’de rehberimiz Yusuf Çildan ile yaptığımız değerlendirmeyle gece 1’de zirve denemesi yapmaya karar verdik. Dağ tırmanışlarında en yavaş en önde, en hızlılar ise en arkada olur. Grubun temposunu kurmak için rehberimiz Yusuf Çildan’ın arkasına geçtim. Gecenin karanlığında karın üstünde ilerlemeye başladık. O kadar çok kar yağmıştı ki, bastığımız yerde bacağımızın tamamı kara batıyordu. 4250 metrede bir kar duvarıyla karşılaştık. Yaklaşık 80 derece eğimde bir kar duvarını tırmanmaya başladık. Aklımda ‘buradan nasıl ineceğiz?’ sorusuyla güçlükle bu duvarı da aştık. 4500 metreye ulaştığımızda Ömer Faruk’un ayak parmakları, benimse el parmaklarım üşümeye başlamıştı. Bu kadar sert hava şartlarını beklemediğimiz için malzememiz yetersiz gelmişti. İleride parmaklarımızın donma tehlikesi olabilirdi. Mustafa’nın ise yüksek irtifadan kaynaklanan baş ağrısı başlamıştı. Bu arada Cemil ve Muammer de gayret ediyor ama zorlanıyordu. Kar ve soğuğun şiddeti artmıştı. Zorluk çeken arkadaşlara ve Ömer’e evlerimize sağ salim dönmenin zirve yapmaktan daha önemli olduğunu hatırlatarak geri dönmeyi teklif ettim.

Mustafa, Muammer ve Ömer sağduyuyla dönmeyi kabul ettiler. Cemil ise hızlı grupla birlikte zirveyi denemek istedi. İri cüssesi ve 20 yaşında bir delikanlıya baba olacak yaşıyla hızlı grupla ilerlemesi zordu; ama tüm Ağrı tırmanışlarımdaki gözlemime göre zirveye ulaşmak, kondisyonun değil kararlılığın sonucuydu. Bu düşüncelerle Cemil’e oğlunun da yer aldığı hızlı gruba katılmasının uygun olacağını söyledim. Biz dört kişi, önümüzde yardımcı mihmandarımız Adem ile inişe geçtik. Kar, soğuk ve sis iyice arttı; attığımız her adımda iniş kararımızın ne kadar doğru olduğunu anladık. Bir taraftan tırmanışa devam eden grubumuzun zirve yapması ve sağ salim inmesi için dua ediyorduk. Maalesef 5000 metrede karşılaştıkları tipi ve sis yüzünden zirve yapamadan onlar da karlı yamacın üstünde kayarak dönmek zorunda kaldılar. Filmlerde görülecek bir macera yaşamıştık. Hiçbirimiz zirve yapamamıştık; ama yaşadığımız tecrübenin zenginliği ile kendimizi zirve yapmış gibi mutlu hissediyorduk.

Share Button

Bir cevap yazın