Gezi Parkı: Güzellikle çözmek

gezi-parki

Biraz zamanda yolculuk yapalım: 31 Mayıs Cuma sabahı, Gezi Parkı’nda sabah beş suları olaysız sakin bir şekilde geçer. Saat sekiz sularında Belediye Başkanı, yanında birkaç yardımcısı, birkaç danışmanı ve bir grup genç belediye çalışanıyla ellerinde çiçeklerle Gezi Parkı’ndaki çevrecilerin yanına gelir. Yeni yeni uyanan ve çadırlarından çıkan çevrecilere çiçekler sunulur ve çevreciler de karşılarında Belediye Başkanı’nı çiçeklerle görmekten mutlu olurlar.

Ardından Belediye Başkanı, çevrecilere “Arkadaşlar, yakında bir otele kahvaltı için rezervasyon yaptırdım. Kabul ederseniz sizinle birlikte kahvaltı edelim; sizleri dinlemek istiyorum. Arkadaşlarımız da bir sunum hazırladılar; sizi dinledikten sonra da izin verirseniz 15 dakika o sunumu dinleyelim. Lütfen çadırlardaki eşyalarınızı toplamayın.  Görevli arkadaşlarımız burada kalsın, eşyalarınıza sahip çıksınlar. Kahvaltıdan sonra isterseniz çadırlarınıza döner eyleminize devam edersiniz. Ama önce bir konuşalım; birbirimizi dinleyelim.” deseydi nasıl olurdu?

 Türkiye’nin dört bir yanında Gezi Parkı dolayısıyla yaşanan eylemlerde polis eylemcilere biber gazı atmak ya da tazyikli su sıkmak yerine; çiçek dağıtsa, kuru pasta ve meyve suyu ikramı yapmaya kalkışsa ne olurdu? Herhalde çatışmalarda kül olan 70 milyon TL’den çok daha ucuza sükunet sağlanırdı.

Gösterilerin en kalabalık olduğu yerlere ‘iletişim’ kabiliyeti gelişmiş, diyalog kurmasını bilen bir bakan ve milletvekilleri eşleri ve çocuklarıyla gitseler, hatta yanlarına Akil İnsanlar grubu içinde yer alan toplumun sevdiği ve takdir ettiği bir ya da iki tane sanatçıyla gidip yine ellerinde çiçeklerle konuşsaydılar ne olurdu?

Biraz daha uçalım: Hükümet, Taksim Meydanı’na, Kızılay Meydanı’na, Gündoğdu Meydanı’na TIR’larla bateriler, gitarlar, ses sistemleri gönderseydi; devlet görevlileri görünmeden sessiz sedasız birer sahne ve podyum kurdursaydı, sonra gaz banyosu yerine buyurun müzik yapabilenler sahneye, konuşmak isteyenler de podyuma deseydi, nasıl olurdu?

Twitter ve sosyal medya ile Amerika Birleşik Devletleri’nde Barack Obama, başkanlık seçimini kazandı. Türkiye’de ise hükümet son olaylarda sosyal medyayı etkili kullanamadığı için sıkıntıya girdi. Sosyal medyayı bela gibi değil, etkili bir iletişim aracı olarak görmek gerek. Hükümet, bir kriz anında da ‘sakin olun’ mesajlarının dışında sıra dışı ve insanları düşündürecek mesajlar verebilseydi, durum farklı olurdu.

Allah’ın güzel isimlerinden biri Rahman’dır, merhamet eden, sıkıntının yerine ferahlığı ve iyiliği koyan anlamına gelen. Bu güzel isimler, karar ve davranışlarımıza yol göstermelidir. Tayyip Erdoğan’ı çok sevdiğini tahmin ettiğim bir genç arkadaşım, Başbakan’ın Kuzey Afrika gezisinden dönüşünde sabaha karşı yaptığı konuşmayı dinledikten sonra Twitter’dan soruyor: “Çok mu şey istedik senden?” Gönül alacak iki tatlı sözün yok mu anlamında. Sanırım, Türkiye’ye çok hizmetleri geçmiş Başbakan’ımızın bu ‘rahman’ kelimesini de konuşmalarına yansıtmasını herkes bekliyor. Allah hepimize hidayet, kalbimize yumuşaklık, söz ve davranışlarımıza güzellik versin.

Not 1: Bugünlerde ne yazarsak yazalım, yazdıklarımızı herkese beğendirmek mümkün değil. Üstüne hınçla gelen bir kalabalığı nasıl meyve suyu vererek durduruyorsun diyenler olabilir. Ancak her şeyin bir gelişim süreci vardır. Siz başından itibaren hiç şiddet kullanmazsanız, gaz veya su sıkmaz, sorunun üstüne yukarıda belirtildiği gibi çiçeklerle, ikramlarla giderseniz, kimse de üstünüze hınçla gelmez. Geçmişi yeniden yazamayız ama ondan ders çıkarmazsak yeni ve güzel bir gelecek de kuramayız.

Not 2: Bu yazı cuma gecesi yazıldı; belki pazara çoktan bayatlar; öyle olursa affola.

Share Button

Bir cevap yazın