‘Evet’ demenin gücü

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız ile birlikte, İstanbul’da Tüm Sanayici ve İşadamları Derneği’nin (TÜMSİAD) iftarına katılan Prof. Dr. Burhan Kuzu, Özal’a danışmanlık yaptığı yıllarda bizzat kendisinden dinlediği olayı aktardı.

Özal’ın dil öğrenmek için 5 arkadaşıyla beraber Amerika’ya gitmeye karar verdiğini ve yan yana bilet aldıklarını anlatan Kuzu, Özal’ın ağzından olayı şöyle aktardı: “Uçaktayız. İngilizce hiç bilmiyoruz. Bir ‘yes’ bir de ‘no’yu biliyoruz. Oradan bir hostes geldi. Bir şeyler söyledi, anlamadık. Bizim arkadaşlar korktu ve ‘no’ dedi. Bana geldiğinde ben de bir şey anlamadım ama ‘yes’ dedim. Sonra kendi kendimize gülmeye başladık. Bilmiyoruz, biz neye ‘yes’, neye ‘no’ dedik diye… Biraz sonra ‘yes’ diyenlere yemek geldi. Diğerlerine hiçbir şey gelmedi. Dolayısıyla ‘yes’ dediğin zaman olumlu bir şeydir. Somut bir şeydir. ‘No’ korkak adamın işidir.’ dedi.”

Bu anekdotun üstüne daha ne denir bilmiyorum. Ana fikri sadece biraz daha açabiliriz o kadar. Evet… Bir de ‘Yes Man’ isimli bir film var. Eskiden sadece Robin Williams’ın başrolünü oynadığı filmlerden değişim ve farklılık için ilham alırdık. Son zamanlarda Jim Carrey’nin oynadığı hemen her filmde komedi olmanın ötesinde büyük dersler içeriyor. ‘Yes Man’ için, herkesin mutlaka izlemesi gereken bir film diyebilirim. Çünkü tıpkı yukarıdaki anekdot gibi, ‘evet’ demenin gücü üstüne harika ve çok eğlenceli bir film. Kronik muhalif ve ‘gıcık bir tip’ olan baş kahraman, bir arkadaşının önerisiyle bir tür motivasyon seminerine katılır ve bu seminerde bundan sonra her türlü teklife ‘Evet’ diyeceğini taahhüt eden bir kontrat imzalar. ‘Hayır’ demesi gereken durumlarda bile ‘evet’ demesi gerekmektedir. Geri kalanını anlatıp filmi izleyeceklerin tadını kaçırmayayım.

Gelelim, benim ‘evet’ yorumlarıma… Genelde ‘hayır’ diyeceğimiz şeyler bizim çıkarımıza, başkasının yararına olan şeylerdir. Ya da biz böyle düşünürüz. Bunu biraz sorgulamalıyız. Diyelim ki, çalıştığımız şirkette bizim başka bir departmana geçmemizi teklif ediyorlar. Zorla geçiremezler; ama geçmemizi istiyorlar. Şimdi işimize gelmiyorsa, reddedebiliriz ya da istemeye istemeye geçebiliriz. Şimdi bu durumu kısaca analiz edelim. Reddettiğimiz zaman, şirket üst yönetimi tarafından uyumsuz ve sevilmeyen kişi oluruz. Mevcut pozisyonumuzu koruduğumuzu zannederken onu da kısa bir süre sonra kaybedebiliriz. Ama ‘evet’ diyecek olursak, şirket yönetimi tarafından tam aksine uyumlu bir insan olarak görünürüz ve hatta değişim konusunda daha istekli olduğumuz anda her türlü yeni ve olumlu fırsata bizim önerilme ihtimalimizi artırırız.

Kontratlar, evlilikler hep ‘evet’ ile başlar. Evet, bir anlamda hayrın başlangıcıdır. Enerjinin serbest kalabilmesi için ‘evet’ demek gerekir. Müzakere yönetimi çalışanlar, sıfır toplamlı oyunun hiçbir işe yaramadığını bilirler. Diğer bir deyişle, birisiyle pazarlık yapmaya başlarsanız, satıcı sizin alacağınız kadar inmez, siz de satıcının satacağı kadar çıkmazsanız alışveriş yapamazsınız ve sadece zaman kaybetmiş olursunuz. En kötü müzakere satışın gerçekleşmediği müzakeredir. Onun için her zaman bir şey yapmak, hiçbir şey yapmamaktan evladır. Bundan birkaç yıl önce, Türkiye’nin müthiş yeteneklerinden biri olan değerli müzik insanı Neslihan ile (Hiç Sevmedim şarkısı ile ünlüdür), albüm yapma düşüncesiyle ilgili şöyle bir diyaloğumuz olmuştu. Bir arkadaşı, albüm yapmamasının daha doğru olacağını söylemiş; çünkü albüm yapmazsa hiçbir şey kaybetmeyecekmiş. Bu yoruma kesinlikle katılmadığım için şöyle söyledim: “Eğer albüm yapmazsa bir albüm çıkarma tecrübesi, albüm tanıtım iletişimi deneyimi yaşamayacaksın. Ancak albümü yapmaya ‘evet’ dersen bu senin hayatın için bir öğrenme olur.” Onun için hayatımda ‘evet’ ve ‘peki’ en sevdiğim sözlerdendir. Hayatınızda ‘evet’ler çok olsun.

Not: 19-25 Aralık arasında Tokyo’da olacağım. Tokyo’da yaşayan okurlarımız drmelarat@gmail.com adresinden bana ulaşabilirler.

Share Button

Bir cevap yazın