Eski Hesaplar ve Yeni İnsanlar


dustbin 2Yakınlarımdan biri, başka bir yakınımla görüşmüyor. Bu arada ben de dayımla görüşmek istediğim halde, rahmetli annemle olan anlaşmazlığından ötürü benimle görüşmüyor. Anlayacağınız bana bir çatışma miras kaldı. Birkaç kez dayımla görüşmek için girişimde bulunduğum halde netice alamadım. Üzerinden çok zaman geçmiş. Konuların birçoğu çoktan gündemden düşmüş. Bir kısmı unutulmuş. İnsanlar değişmiş. Geçmiş çatışmaları sürdürmenin nasıl bir anlamı olabilir ki?

Rahmetli babaannemle çocukluğumda pek anlaşamazdık. Küçük bir çocuğun babaannesiyle anlaşamayacağı ne olur ki? İzmir’de babaannem Süheyla Hanım ile dedem Sırrı Bey’in yaşadığı büyük denize nazır bir ev vardı. Çocukken yaz tatilinin bir kısmını onlarda geçirirdik. Kahvaltıdan hemen sonra babaannem bana sorardı: Günü balkonda mı geçireceksin, yoksa evin içinde mi diye. Bir tercih yapmak zorundaydım. Babaannem çok titiz olduğundan balkondan içeri girip çıkmama izin vermezdi, eve toz girer diye. Onun için çıktın mı balkona akşama kadar giriş yok. Öğle yemeğini de balkona getirir, beni yine içeri hiç sokmazdı. Buna mukabil büyük halamın müstakil bir evi vardı. Orası benim için cennet gibiydi. Harika bir bahçe, çeşit çeşit bitki, ağaçlar ve böcekler, muhteşem bir su tulumbası… Daha da iyisi büyük halam beni özgür bırakırdı. İstediğim gibi eve girer çıkardım. İnsanlar da babaannemi kızdırmak için babaannem ile halam birlikteyken sık sık bana sorarlardı, kime benziyorum diye. Genetik nedenlerle tabii ki açık bir şekilde babaanneme benziyordum, ama onu sinir etmek için hep beni özgür bırakan büyük halama benziyorum derdim. Aradan yıllar geçti, büyüdüm. Babaannemi hafta içlerinde ziyaret etmeye başladım. Baş başa sohbet ediyorduk. Gençliğimde hayallerim büyüktü ve bunlara en az inananlar belki de en yakınlarımdakilerdi. Babaannem benim hayallerimi bir bir gerçekleştirdiğimi görünce bana olan bakışını değiştirdi. Ben de onu çocukluk yıllarımdan farklı görmeye başladım. İkimiz de birbirimizdeki değişimi ve olgunlaşmayı fark edebilmiştik.

Eski kırgınlıkları sürdürmenin bir anlamı olmadığını düşünüyorum. Olgun insanlar, geçmişe bir sünger çekebilmeyi bilmeliler. Sünger çekemeyenler, o tarihe takılıp kalmış demektir. Her çatışmanın bir bağlamı vardır; o çatışmayı mümkün kılan bir koşul setidir bu bağlam. Koşul seti ortadan kalkınca çatışmada ortadan kalkar, ama geriye çatışmanın kırgınlıkları kalır. Bu kırgınlıkları geleceğe taşımak sadece omuzlarımıza yük olur. İkinci dünya savaşı sırasında Alman zulmü görmüş olanlar, 1980 darbesinde işkence görmüş olanlar o günleri elbette unutmayacaklardır. Ama yaşananlar ne kadar büyük acılara yol açmışsa da onlar o günlerde kaldı. 95 yaşında bir adamı o günlerde yaptıkları için hapse atmanın bugün bir anlamı yok. Çünkü hapse atacağımız adam, aynı bedende bile olsa aynı adam değil. Geçmişteki defterleri kapatmayanlar, bugünlere ulaşamamış orada takılıp kalmış demektir. Dünya dönüyor ve her şey değişiyor. Değişimi algılayabilmek için eski defteri kapatıp bugüne ve yarına bakabilmeli. Eski defterlerin sıkıntısını bugüne taşımak yerine, geçmişten ders çıkarıp aynı sorunları yeniden yaşamamak için gayret etmek gerekiyor.

Not: Ezel Akay’ın yönetmenliğini yaptığı Hacıvat ve Karagöz neden öldürüldü isimli film, (sizi rahatsız edebilecek unsurlara takılmadan) verdiği temel mesajlar açısından geçmişten ders çıkarma ve tarihin tekerrürüyle ilgili muhteşem bir film. Sakin bir kafayla izlemenizi ve bugünle bağlantısını görmenizi isterim.

Share Button

Bir cevap yazın