Çocuklarımızı nasıl eğitmeli?

 Steve Jobs, Reed Üniversitesi’ni bitirmeyip bırakmıştı. Acaba bir üniversiteye gitmek ile üniversiteyi bırakmak arasında nasıl bir fark var? Öncelikle Steve Jobs, kendi döneminde Amerika’nın en iyi okullarından birinde okuyordu. Okulu bırakmasının sebebi ailesini okulun mali yükünden kurtarmaktı. Ayrıca okulu bırakma şekli de ilginçti, okulu bıraktığı halde okul yönetiminin bilgisi ve izni dahilinde derslere girmeye devam etti. Sadece zorunlu derslere girmek yerine ilgisini çeken derslere giriyordu. Yurtta arkadaşlarının odasında kalıyor ve öğrenmeye devam ediyordu. Macintosh bilgisayarların efsane olmuş estetik arayüzü ve sayısız font seçenekleri, girdiği kaligrafi derslerinde öğrendikleri sayesindeydi.

 

Sanırım marifet okul bitirmek değil, öğrenmek. Okulu bitirmek birçok örnekte bir şey öğrendiğinizi göstermiyor. Buna mukabil diploma olmadan birçok kurum bir şey bildiğimize inanmıyor. Diploma olsa da olmasa da esas olan öğrenmek. Steve Jobs’ın yaptığı şey de bu. Bu hafta Bursa Orhan Gazi Üniversitesi’ndeki master dersinde Steve Jobs’ın hayat hikayesini tartıştık. Walter Isaacson’ın kaleme aldığı biyografisine göre Steve Jobs bir ara ekibini Bauhaus Sanat Akımı’nı tanıtmak ve ekibine ilham vermek için bir müzeye götürmüş.

 

Yıllarca Paşabahçe’nin sekizgen planlı bir sürahisini seminerlerimde örnek verdim. Türkiye’de bütün fabrikaların, işyerlerinin ve okulların yemekhanelerine girmeyi başarmış bu sürahiyi görmemiş ya da dokunmamış  herhalde çok az insan vardır. Bu sürahinin özelliği, maalesef su koyarken hep damlatmasıdır. Suyun bir kısmı bardağa, bir kısmı da masaya dökülür. Nedeni gayet basit, tasarım hatası. Neden tasarım hatası var? Çünkü Türkiye’de resim sanatı gelişmemiş. Resme ya da tasarıma ilgimiz yok. Müze gezmek, sergi gezmek Türkiye’de önemli, değerli ve öncelikle bir iş değil. Kitaplar zorla okunur, müzelerse gezilmeyecek kadar sıkıcı bulunur. Hiçbir kültürel fonksiyonu olmayan diziler ise el üstünde tutulur. Muhteşem Yüzyıl’ın son bölümünde Beyazıt’ın zırhının kalbinin üstündeki bölümü deriden yapılmış, ok atılınca direk kalbine girsin diye. Miğferinin burnunu koruması gereken bölümü ise kaşlarının hizasının biraz altında bitiyor. Yani darbeden koruma özelliği hiç yok. Bu dizileri izlemeye başlayıp bu ayrıntıları fark eden var mı bilmiyorum, ama fark eden biri olarak bu dizilere katlanamıyorum.

 

Bir okurum, Egitimpedia.com sitesinde Demet Sunar’ın bir yazısının linkini göndermiş. New York Times referanslı yazıya göre dünya teknoloji devlerinin patronları çocuklarını teknoloji olmayan, akıllı tahtaları olmayan deneyimsel okullara gönderiyor. Çocuklar dört işlemi ve başka şeyleri kara tahtada veya fiziksel objelere dokunarak, doğaya çıkarak öğreniyorlar.

 

Peki bütün bu anlattıklarımı nereye bağlayacağım? Çocuklarımızın aldığı notlardan daha önemli olan bir şey öğrenmeleri… Kültür ve sanata ilgisi az olan ulusların tasarım kabiliyetleri gelişmiyor. Teknoloji öğrenmeyi kolaylaştırıcı, ama görmek, tartışmak, dokunmak, kafadan hesap yapmak hala kıymetli. Doğayla iç içe olmak fen bilimini tecrübe ederek öğrenmemize yardım ediyor. Çocuklarımız için ihtiyaç duyduğumuz eğitim, onların merakların kaşımalı ve öğrenmeyi talep etmelerini sağlamalı.

 

Share Button

Bir cevap yazın