Bir Yıllık Macera

image20 yaşında olduğunuzu düşünün. Eylül ayında bir ritim atölyesine katılıyorsunuz. Yaz tatiline kadar her hafta bir kere ritim atölyesine gitmeye kararlısınız. İki ay sonra hoca yılbaşı haftası çarşamba gecesi bir konser vermekten söz ediyor. Bu konserde yer almayı kabul ederseniz Kasım ve Aralık ayında haftada 3 gece çalışmanız gerekecek. Kendinizi arkadaşlarınızla sahnede hayal ediyorsunuz. Cazip geliyor. Kabul ediyorsunuz. Çok çalışıyorsunuz. Çalışırken kurs arkadaşlarınızla çok eğleniyorsunuz. Ritmin ve müziğin içinde kendinizi kaybediyorsunuz. Çevrenizdeki herkes sizdeki harika enerjiyi hissediyor. Konser harika gidiyor. Görüntüler youtube’a yükleniyor. Gelemeyenler de izliyor. Defalarca izliyorsunuz. Hoca bu sefer Mayıs’ın son haftasında ücretli ve gelirleri bir vakıf bağışlanacak bir konser hazırlamayı teklif ediyor. Onu da kabul ediyorsunuz. Muhteşem bir beş ay daha geçiyor. Arkadaşlık, birlikte bir şeyler yapmanın zevki ve müzik… Sonunda konserle, yardım etmekle ve kendini gerçekleştirmekle tamamlanan, alkışlarla kutlanan olağanüstü bir tatmin duygusu.

İzleyen yıl fotoğraf çekmeye ve bu işe kendinizi adamaya karar veriyorsunuz. Bulabildiğiniz en iyi fotoğraf kursuna ve kulübüne üye oluyorsunuz. Önce teorik dersler başlıyor, ardından fotoğraf gezileri, çekilen fotoğrafların değerlendirmeleri, dia gösterilerinin izlenmesi, fotoğraf sergilerinin gezilmesi, ünlü fotoğrafçıların tanınması. Sonunda yine kursun hocası, size ve arkadaşlarınıza Ocak ayında bir karma fotoğraf sergisi açmayı teklif ediyor. Artık makinenize, görüntülere aşıksınız, ayakkabı olmadan evden çıkmamak gibi, kameranız olmadan başka bir yere adım atamıyorsunuz. Seçtiğiniz mutheşem bir fotoğrafla sergide yer alıyorsunuz. Ardından Şubat ayında gezdiğiniz bir sergi salonunun yöneticisi sizin facebook sayfanızda çekmiş olduğunuz fotoğraflara bakıyor ve sizi tek başınıza Haziran ayında o salonda sergi açmaya davet ediyor. Heyecanla kabul ediyorsunuz.

22 yaşınıza geldiğinizde teknik olarak yüzmeyi öğrenmeye karar veriyorsunuz. Kelebek, kurbağalama, sırt üstü ve serbest yüzme tekniklerinin hepsini öğreneceksiniz. İyi bir kursa bulup Eylül ayında başlıyorsunuz. Ocak ayına kadar bütün bu tekniklerde ilerliyorsunuz. Hocanız size “İstanbul Boğazı’nı yüzerek geçmek ister misin?” diye soruyor. Bir an durakalıyorsunuz, bu gerçekten yapılabilir mi diye düşünüyorsunuz. 800 metreyi 14 dakikanın altında yüzebilirseniz yarışmaya katılabileceksiniz. Asya’dan Avrupa’ya geçme hayaliyle öncelikle yarışmaya katılma kriterini yerine getirmeye çalışıyorsunuz. Haziran’ın ilk pazarı geldiğinde kendinizi Boğazın sularında buluyorsunuz. Çıkışta Kuruçeşme sahilinde sevdikleriniz sizi karşılıyor. Sponsorlar hediyeler veriyorlar. Dereceye girememiş olsanız da yarışı tamamlamak ve Boğazı geçmiş olmak harika bir duygu.

10 yıl boyunca her yıl kendinizi bir hobi seçiyorsunuz, en az sekiz ayınızı bu konuya ayırıyorsunuz, bir yıl bisiklet, bir yıl yelken, bir yıl satranç, bir yıl tasarım pasta yapımı, bir yıl trekking, bir yıl diksiyon kursu ve radyoda haber sunuculuğu, bir yıl Fransızca öğrenme çabası size inanılmaz miktarda arkadaş kazandırıyor. Bir kültür insanı yapıyor. Hayatı dolu dolu yaşıyorsunuz, insanlar enerjinize hayran oluyor.

Share Button

Bir cevap yazın