Av mısınız, avcı mı?

hunger games 2Açlık Oyunları-Hunger Games isimli film bir bilimkurgu-aksiyon filmi olmasına rağmen sarsıcı mesajlar veriyor. Hikayesi kısaca şöyle: Öyküde anlatılan dünya ikiye ayrılmıştır. Bir tarafta televizyon dışında yüksek teknolojik araçlardan mahrum orta çağ standartlarıyla yaşayan bir alem var. Diğer tarafta da en üst düzey teknolojik imkanların ve lüks yaşam koşullarının bulunduğu başka bir alem bulunuyor. İki alem birbirinden yüksek duvarlarla ayrılmış. Orta çağı yaşayan alem, ayrıca sıra numarasıyla anılan bölgelere bölünmüş.

Televizyonu olan orta çağı yaşayan alem, diğer alemdeki insanlar için çalışıp üretmektedir. Her yıl açlık oyunları isimli bir oyun düzenlenmektedir. Oyuna ortaçağı yaşayan on iki farklı bölgeyi temsilen ikişer kişi seçilmektedir. Seçilen kişiler, önce yüksek teknolojik bölgeye geçip ayrıcalıklı bir yaşam ortamında dövüş eğitimleri görürler. Ardından da bu seçilen kişiler, ormanlık bir bölgeye bırakılır ve son hayatta kalan kişi olabilmek için birbirlerini avlamaya başlarlar. Her biri hem avcı hem da avdır.

 

Filmdeki bu yarışma, aklıma hemen “Yetenek sizsiniz” isimli yarışmayı getirdi. Toplumun sıradan kesimlerinden insanlar, bir süreliğine şöhretle buluşurlar. Eğer yeterince başarılı olabilirlerse diğerlerinin önüne geçerler ya da diğer bir deyişle diğerlerini sıradan hayatlarına gömerler. Hem filmde hem de gerçek dünyada toplumun büyük kesimleri (izlenme oranlarına bakılırsa) hipnotize olmuş bir şekilde bu yarışmaları izlemektedir. Açlık Oyunları filmindeki karakterlerden birinin yaptığı yoruma göre, aslında avlananlar izleyicilerdir. Sıradan yaşamlarının içinde yüksek imkanlara sahip olanların işçisi olarak sürdürdükleri yaşamlarının içinde izledikleri yarışma programlarıyla uyutulmaktadır.

 

Açlık Oyunları ve Yetenek sizsiniz’e benzeyen başka yarışmalar da var. Örneğin üniversite sınavları da öğrencilerin deyim yerindeyse birbirine kırdırıldığı yarışmalardır. Bazen ben de sistemin tuzağına düşüp akademik başarıda sorumluluğu bireysel öğrencilere yüklerim. Aslında akademik başarının sırrı, öğrenciyi motive edecek bilgi ve yaratıcılıkta öğretmen, öğretmeni motive edecek bilgi, yaratıcılık ve koşullarda okuldur. Diğer bir ifadeyle öğrencinin akademik başarısının belirleyicisi kendisinden önce okuldur. Biz ise öğrenci başarısızsa sorumluyu bulmak için eğitim sistemine, okula veya öğretmene değil, öğrenciye bakarız. Aslında günümüzdeki başarılı öğrenci, görevi olmadığı halde eğitim sisteminin açıklarını kapatabilen öğrencidir. Sanırım futbol da tek şampiyonu olan bir oyun olarak açlık oyunlarına bir başka örnektir. Futbolun toplumun geniş kesimlerini hipnotize etme etkisi belki de diğer tüm oyunlardan daha çoktur. Birileri milyonlarca doları götürürken sıradan insanlar birbirlerini doğrarlar.

 

Açlık Oyunları isimli film, izleyiciye oyuna gelmeyin diyor. Diğer bir ifadeyle izlemeyin, uyutulduğunuzun farkında olun diyor. Ama ne yapılabileceğini söylemiyor. Ne yapılabilir? Sanırım bu sorunun cevabı şu: Satranç kazanan ya da kaybeden olmak önemli değil, önemli olan satranç oyununu tasarlayabilmek. Tüketici, kullanıcı, izleyici, oyuncu, memur, çalışan, işçi olmaktan çıkmanın yolu girişimci-tasarımcı olmaktır. Bu da ne demek diyorsanız, uyanmış ve düşünmeye başlamışsınız demektir.

Share Button

Bir cevap yazın