Arşimet, Aziz Sancar ve Fırtınalı Günler 

nobel2Ülkesinde savaş olduğu halde bilimsel çalışmalarına devam etmeyi başaran Arşimet’e gıpta ediyorum. Arşimet’in ölümü için iki senaryo anlatılır. Birinci senaryo, bir Romalı askerin onu Marcellus’a götürmek istediği fakat Arşimet’in çalıştığı problemi çözüp ondan sonra gideceğini söylemesi üzerine askerin Arşimet’i öldürdüğü şeklindedir.

İkinci senaryoya göre bir Romalı asker koşarak kılıcını çekip öldürmek için arkasından geldiğinde Arşimet hiç aldırmadan çalışmasına devam etmiş ve Romalı asker tarafından öldürülmüştür. Bir çoğumuz Arşimet’in nasıl öldüğünü bile bilmeyiz. Arşimet’i öldüren Romalı askerin kim olduğunu da bilmiyoruz. Bugün bilebildiğimiz tek şey savaş dahil, gündemi aşan çalışmalara odaklananların bin yıl sonra bile isminin saygıyla hatırlandığı.

 

Geçtiğimiz günlerde Amerikan Konsolosluğu’nun bir toplantısında duayen gazeteci Nuri Çolakoğlu ile karşılaştık. Bana ülkenin kan ağlayan halini gönderme yaparak “durumu nasıl görüyorsunuz” diye sorduğunda “Her fırtınanın ardından güneş doğar.” diye cevap verdim. Fırtına çok sert olunca hiç geçmeyecekmiş gibi gelir ama er ya da geç biter. Onun için her yerden patlama, şiddet ve ölüm haberlerinin geldiği bugünlerin geçeceğine ümidinizi kaybetmeyin. Masmavi gökyüzünü görmekle kalmayacağız, güneşin ışınlarıyla yüreklerimizi ısıtacağız.

 

Hastalıkların da dönüştürücü bir gücü vardır. En ağır hastalıklar, bize düşünme fırsatı verir. Neyin önemli olduğu neyin önemsiz olduğunu düşünürüz. Daha da önemlisi hastalıklar bize çeki düzen verir. Şeker hastası olanlar diyetlerine daha fazla dikkat ederler ve daha uzun yaşarlar. Başka ağır hastalıklara tutulanlar, geçmişte yaptıkları hataları anlar ve hataları için dostlarına pişmanlıklarını dile getirirler. Türkiye’de hala bir kucaklaşma veya düzelme görmüyorsak hastalığın ne kadar ilerlediğini yeterince anlamamışız demektir.

 

Prof. Dr. Aziz Sancar’ın Nobel Kimya ödülünü alması bu haftanın en güzel haberiydi. Hatta Türkiye için bu yüzyılın en güzel haberlerinden biriydi. Orhan Pamuk’un aldığı Nobel Edebiyat ödülü de çok değerli muhakkak. Ama bilim alanında bir Türk’ün Nobel ödülüne ortak olması, Mardinli bir çocuğun, Türkiye’de eğitim hayatının çoğunu geçiren bir çocuğun yetişkinliğinde yaptığı araştırmalarının dünyaca kabul görmesi bence muhteşem. Hepimize aslında doğru yolun ne olduğunu bir kez daha gösteriyor. Vazgeçmeyeceğiz, yılmayacağız, çok çalışacağız ve ilmin, iyiliğin, beyefendiliğin, hanımefendiliğin yolundan, aklın ve ahlakın rotasından ayrılmayacağız.

 

 

 

 

 

 

Share Button

Bir cevap yazın