Amerikalılar neden başarılı?

american flagBahar döneminde sunmak üzere Filmlerle Sıra Dışı Liderlik ve Yaşam Atölyesi diye 12 hafta süren bir program hazırladım. Program için seçtiğim film listesini genişletmek üzere epeyce yeni film izledim. Bunlardan bir tanesini izlediğimde Türkiye’de çok görülmeyen, Amerika’da ise çok belirgin olan bir özelliğin altını çizdim. Remember the Titans (Titanları Hatırla) isimli film, yakın Amerika tarihinde geçen gerçek bir olayı anlatıyor. Film tipik bir spor takımı hikayesi. Zeki bir antrenör, bir araya gelmesi mümkün olmayan gençleri bir araya getiriyor ve sonunda muazzam bir başarıya imza atıyorlar. Buraya kadar klişe spor filmlerinden bu filmi ayıran sıra dışı bir şey yok.

Ne var ki, hikayeye Amerikan Futbolu fon oluşturuyor. Bu fonun önünde siyahlara karşı olan ayrımcılık ve bu ayrımcılığın ortadan kalkmaktan öteye siyah ile beyazın işbirliği yapması için verilen mücadele var. Çünkü spor dünyası dil, din, renk, ırk ayrımı olmadan en yetenekli insanların bir arada takım olması halinde büyük başarılara izin veren bir rekabet ortamına sahip.

Bugün Türkiye’de ve dünyanın geri kalanında neredeyse üst düzey spor performansı gösteren tüm takımlar, Birleşmiş Milletlerin komisyonlarına benziyor. Her milletten her renkten insan var.

Yazının başlığı “Amerikalılar Neden Başarılı Oluyor?” Doktora tezim bu konuyu incelediği için bu soruya konferans düzeyinde yanıt verebilirim. Ama yine de Remember the Titans isimli filmden gördüğüm bir sahne bu soruya hepimizin ders alacağı bir şekilde cevap veriyor. 1971 yılında başkentteki T.C.Williams Lisesi’nde, Herman Boone isimli siyah, koç olarak futbol takımına atanır. Amacı en iyi beyaz öğrencilerle, en iyi siyah öğrencileri bir arada oynatmaktır. Ne var ki, kültürel olarak birbirini düşman olarak gören insanlardan bir takım kurmak imkansız gibidir. Fakat Boone olağanüstü liderliği ile şehirden uzakta bir kamp yerinde bu gençleri takım yapmakla kalmaz, perçinle kaynak yapar gibi birbirine bağlar. Fakat kamptan şehre geri geldiklerinde ırkçı ayrımcılığın radikal boyutta olduğu gerçek hayata dönerler. Başkentin beyazları koç Boone’un kellesini istemektedir. İşte bu noktada tahmin edilmedik ve sanırım Türkiye’de olmayacak bir şey olur. Takımı oluşturan siyah ve beyaz tüm öğrenciler, başlarında hiçbir idareci olmadan spor salonunda toplanarak, şehre karşı koç Boone’u ve takımı korumaya karar verirler.

Benim için sihirli sahne buydu. Amerikalılar başlarında bir lider olmaksızın dahi işbirliği yapabilen, takım olabilen ve bu birlikteliği sürekli kutlama kabiliyetine sahip. Okul hayatının içine kelimenin tam anlamıyla spor girmiş ve bir çocuğun okul takımında olması, aile için bir gurur kaynağı. Çocuklar işbirliği yapmayı, disiplini, yardımlaşmayı ve bir amaç için çalışmayı bu takımlarda öğreniyorlar.

Türkiye’de ise toplum çocuklarını akademik başarıya odaklıyor. Milyonlar sınava girerken herkes tek başına yarışıyor ve işbirliğinin toplumsal kültüre yerleşmemesi, bize amaçsızlıktan, aylaklıktan, çatışmadan ve disiplinsizlikten başka bir şey bırakmıyor. Ne birlikte iş yapmanın zevkine varabiliyoruz, ne birlikte kazanmayı kutlayabiliyoruz.

Daha acısı, gerçeklerle yüzleşmeye cesaretimiz olmadığı için değişemiyoruz. Her zaman doğru olduğumuza ilişkin tuhaf inanç, gerçeğin başka türlü olduğunu fark etmemize ve değişmemize izin vermiyor.

Share Button

Bir cevap yazın